Hazırlık

Un, sıvı yağ, peynir, zeytin ve muhtelif öteberi. Arka koltukları yatırılmış Lada Niva’nın bagajındaki yığına tekrar göz gezdirdi. Önemli malzemeler eksiksiz görünüyordu. “Bahçedeki sebze meyve bir süre daha idare eder herhalde” diye geçirdi aklından. Geri kalanları kontrol etmeye de gerek yoktu. “Zaten iki adımlık yol. Gerekirse yine gelirim.” Kapağı kapatarak yıkık dökük bakkal dükkanına doğru yöneldi. Kapıdaki eski moda sinekliği aralayarak içeri girdiğinde yine aynı kokuyla karşılaşmıştı. Gerçekten bu bakkalın mı yoksa çoktan kapanmış olan mahalle bakkalının mı kokusunu aldığını kestiremiyordu. Çocukluk anılarının değişik biçimlerde zihninde beliriverdiğinin farkındaydı. O mutlu zamanlar da, eski mahallesi de çok uzaktaydı. “Önemi yok” diyerek kapattı konuyu, “hissettirdiği duygu yeterli.”

Yıllar öncesinin yaşlı ve babacan bakkal amcasından epey farklı görünen dükkan sahibi kafasını kaldırdı. Ellili yaşlarda, düzgün tıraşlı ve iyi giyimliydi. Sattığı malların detaylı listesini ve fiyatları yazdığı kağıdı müşterisine uzattı;

– Geçen seferkinden biraz fazla tuttu.

Blanke Medrin listeyi inceliyormuş gibi yaptı. Parayı adama uzatırken bir sohbet konusu açmaya karar verdi. Kitap okuyan ve kültürlü biriyle uzun zamandır, bir önceki alış verişten beri, konuşmamıştı.

– Köy meydanında yeni bir dükkan açılıyor galiba?

– Evet, bakkal.

– Bakkal mı? Emin misin?

– Evet, sahibiyle konuştum.

– Köyde bir tane var zaten. Neden böyle bir işe kalkışıyor ki?

– Bilmiyorum, sormadım. Herkesin işi kendine. Zaten nasıl diyeyim, biraz kaba saba bir adam. Sohbete gönüllü değildi.

– Üzülme. Müşterin seni terk etmez.

– Müşterilerimin çoğu yeni gelene benziyor. Sanırım onların beni terk etmesine gerek kalmadan gitmiş olacağım. Artık üstesinden gelemiyorum. İstesem de istemesem de köşeme çekilme vakti geldi. Yüksek sigorta primleri, bitmeyen vergi denetimi, anlamsız cezalar. Toptancı bile ayrımcılık yapıyor gibime geliyor. Utanmasam her şey bana karşı cephe almış diyeceğim. Neyse. Bir dahaki ziyaretinde burada olacağımdan emin değilim.

Bay Medrin, kalıplaşmış sözlerle sohbete devam etmenin anlamsız olduğunu düşündü. Veda edip dükkandan ayrılırken üzüntü ve tedirginlik karışımı duygular içerisindeydi. Acaba başlamış mıydı? Kendini uzun zamandır gördüğü kabusun gerçek olduğunu öğrenen biri gibi hissediyordu.

Dağın eteklerindeki kulübesine doğru ilerleyen yola “Düş Yolu” adını vermişti. Kimseciklerin olmadığı toprak yolda hayallere dalar, kendini huzurlu hissederdi. Ne var ki bu defa hayal kurma değil, geçmişte yaşadıklarını yeniden değerlendirme zamanıydı. Kariyerinin zirvesinde olduğu, “Her Eve Bir Doktor” projesinin başarısını kutladıkları o geceye gitti aklı;

– Sayın Bakanım, size projemizin beyin takımından Blanke Medrin’i takdim etmek isterim. Kendisi ev tipi tahlil ve görüntüleme cihazlarını bugünkü haline getiren kişidir.

Enak Holding’in patronu Beyeh Klenak, kendisini Sağlık Bakanı ile tanıştırdığında ne kadar da mutluydu.

– Memnun oldum delikanlı.

– Ben de efendim, şeref duydum.

Her Eve Bir Doktor; Dünya’nın seyrini değiştirecek proje. “Yeni bir çağ başlatacağız” demişti Bay Klenak. Önceleri bu tespit biraz abartılı gelmişti. Evet, çok büyük bir adımdı ama çağı da kapatmazdı herhalde? Ne var ki patronun ateşli konuşmaları günden güne daha inandırıcı hale geliyordu;

“Hastalıkların bir çoğu tahliller ve görüntüleme olanaklarıyla teşhis ediliyor. Tedavilerinse neredeyse tamamı ilaç temelli. Tetkiklerin bir çoğunu evde, hatta basit olanlarını giyilebilir teknoloji yardımıyla her yerde yapabildiğimizi düşünsenize? Akıllı klozetlerle idrar ve gaita analizi. Bilekliklerle nabız, tansiyon, şeker ölçümleri, kan tahlilleri. El kadar cihazlarla EMAR. Kim istemez ki? Ama bunlar yalnızca araç. Asıl ürünümüz yapay doktorlar olacak. Verilerinizi paylaşın, hastalığınızı bulalım. Sıkı bir tedavi programı da pakete dahil. Telefonlarınız sayesinde hep yanınızdayız. Doktorlar cebinizde, yanlış yaparsanız anında müdahale ederler. Mevcut durumunuzu da analiz ederiz, akrabalarınızı da, geçmişinizi ve geleceğinizi de. Aldığınız algoritmanın derinliğine göre!”

Kulağa hoş geliyordu. Üretecekleri cihazlara ve algoritmalara sahip olma maliyeti, mevcut sağlık harcamalarının yanında düşük kalacaktı. Teknoloji, yapmak istediklerine olanak verecek kadar ileriydi artık. Çok çalıştılar, devlet desteği de arkalarındaydı. İlk prototipler beklenenden daha başarılı görünüyordu. Sistem akıl almaz bir hızla yayılmaya başladı. Sigorta primleri, programa dahil olmayan kişiler için ödenemez seviyelere çıkmıştı. Hastaneler artık sadece ilaçla tedavi edilemeyen hastalıklar ya da hala sisteme geçiş yapmamış kişiler için hizmet verir durumdaydı. Sağlık yatırımları ve harcamaları gözle görünür biçimde düşüyordu. Dahası, tedavi başarı oranları geleneksel yöntemlerin üzerindeydi artık. Başarmışlardı.

Nivasıyla sağa doğru keskin bir virajı alırken farkında olmadan yavaşladı. Ezbere bildiği yolda aracı kullanırken “keşke bununla sınırlı olsaydı” diye geçirdi içinden. “Her Eve Bir Doktor. Ne kadar safmışım.”

Projenin ilk aşamasından sonra patronunda gözle görülür bir değişim başlamıştı. Artık tüm zamanını akıllı bileklik ekibi ve yapay zeka yazılımcılarıyla geçiriyordu. Blanke Medrin’i de giyilebilir teknoloji bölümüne almıştı. Taze milyarder Beyeh Klenak, tüm olanaklarını yeni amacı için seferber etmişti. Bilekliklerle sadece veri okumak yeterli değildi. Metabolizmaya müdahale edebilmek istiyordu. Konuşmaları saplantılı ve histerik bir ruhu yansıtmaya başlamıştı;

“Miligramlar seviyesinde olması yeterli. Hissetmeyecekler bile. Duyguların da hakimi olacağız. Stres kaynaklı hastalıklar tarihe karışacak. Gerektiğinde biraz mutluluk, şefkat ya da şehvet. Daha sağlıklı ilişkiler, suçluları önceden tespit etme olanağı, anlaşmazlıkların çözümü. Dünya daha yaşanabilir hale gelecek.”

Kendisi de bir deha olan Blanke Medrin’in bu aşamadan sonra kuşku duymaması olanaksızdı. Acaba sadece sağlık mıydı hedeflenen? Sosyal medya ve akıllı telefonlarla insan düşüncesinin dış surları zaten düşmüştü. Duygu kontrolü ile beraber, artık kalenin içlerine de ulaşmak mümkün olacaktı. İnsanların olaylar karşısındaki gerçek düşünceleri anlaşılabilecek, hatta vermeleri gereken tepkiler bile kontrol edilebilecekti. Hayvanları koruma örgütlerinin reklamlarını gösterirken biraz şefkat hissedilse bağış miktarları artırılabilirdi. Ya da ırkçılık, taciz, cinayet haberlerini okuyan birinin öfkesi artırılsa insanlar zararlı düşüncelerden daha kolay uzaklaştırılabilirdi. Biriyle konuşurken nefret duyguları kabaran insanlar kötülük yapmadan önce pekala durdurulabilirdi.

Ne yazık ki yeni yöntemin kullanımının masum işlerle sınırlı kalacağını düşünmek naiflikti. Sistemi kontrol edenler; seçimleri yönlendirmek, muhalif sesleri bastırmak, sahte kahramanlar ya da yapay düşmanlar yaratmak için de muktedir olabilirdi. Kontrolsüz harcamalar, yönlendirilmiş ilişkiler, sonsuz bağımlılıklar. Telefonda görünen habere, ürüne hatta içinde bulunulan tartışmaya birisinin istediği gibi tepki verilebilirdi. “Bunlara kim karar verecek, doğru yönlendirmeden nasıl emin olacağız? Doğru ne?”

Blanke Medrin bu sorulara yanıt bulmakta zorlanıyordu. Konuyu tartışmaya açtığında ilk denemeler başlamıştı bile. Bay Klenak’a yaptığı ziyaret hayatının dönüm noktasıydı. Patron bu defa vakur ve kendinden emin konuşuyordu;

“Platon’la başladı. Öjenizm, mükemmel bir insan ırkı hayali. Başkaları da denedi; Davenport, Hitler, Mussolini. Ne var ki başarmaları olanaksızdı. Sorun Beyaz – Afrikalı ya da esmer – sarışın farkı değil, insanın kendisiydi. Maalesef kusurluyuz, mükemmel bir dünya yaratmak için yeterli değiliz. Elimizdekinden daha iyi bir yaşam istiyorsak insandan fazlasına ihtiyacımız var.

Evet dostum, makinalar ve algoritmalar. Gelecekte Dünya’nın yaşanabilir bir yer olmasının tek yolu. İnsanı aradan çıkarmalıyız, başka çaremiz yok. Kendi kendimizi ve dünyayı yok etmeden harekete geçmemiz gerekiyor. RABA’nın, kusursuz yapay zekamızın, önderliğinde yeni bir Dünya kuruyoruz. Düşündüğünü, okuduğunu zanneden ama başkalarının görüşlerinin kör savunucuları olmaktan öteye gidemeyenlere ihtiyacımız yok. Asıl tehlike onlar, ara kademe insanlar. Yeni dünyada sadece hizmet edenlere ve dahilere yer var. Yakında başlıyor, tüm gereksizleri yavaş yavaş ortadan kaldıracağız. Evlenemeyecekler, para kazanamayacaklar, papağan gibi tekrarladıkları görüşleri dillendiremeyecekler. RABA karar verecek. Mükemmel Dünya’nın tohumları atıldı, hazırlıklarımız tamam.”

Her Eve Bir Doktor’un kılıf olduğunu o zaman anlamıştı. Asıl amaç insanlar üzerinde mutlak hakimiyet kurmaktı. Blanke Medrin, kusursuz Dünya fikrine inanmıyordu. Yaşam bu haliyle de mükemmeldi onun için. İnsan ırkının devamı ya da gelecek kuşaklarla da ilgilenmiyordu. Bunların hepsi parayı kazananların diğerlerini etkilemek için uydurduğu saçmalıklardı. Asla göremeyeceği bir gelecek için endişe duymak aptal işiydi.

Bir süre nasıl davranması gerektiğini düşündü. İnanmadığı bir amaç uğruna çalışmak istemiyordu. Kimseye haber vermeden işinden ayrıldı. Biriktirdiği para ömrünün sonuna kadar mütevazi bir yaşam sürmesi için yeterliydi. Bankalarla, akıllı telefonuyla ve Bileğindeki Doktor’la ilişkisini kesti. Kısa bir araştırmayla karar kıldığı bu köye taşındı, mutluydu. Sabah bakkalla konuşmasa mutluluğu bir süre daha devam ederdi de. “Demek başladı“ diye geçirdi içinden, “ara kademenin temizliği.” Bir dönem mücadele etmeyi düşünmüştü. Ama ne yapabilirdi ki? İnsanlar kontrol altındaydı, kimseyi inandıramazdı.

Küçük bahçesindeki sebzelerle yaptığı mezeler ve ev yapımı rakı, masadaki yerini almıştı. Hava kararırken uçsuz bucaksız dağ manzarasının keyfini çıkarıyordu. Bakkal ya da diğerleri için endişelenmenin anlamsız olduğuna karar verdi. Tıbbi destek almadan yaşayacağı çok da uzun yıllar yoktu önünde. “Tadını çıkarmalı” diye düşündü. “Neyin iyi neyin kötü olduğunu düşünmek benim derdim değil, RABA halleder.”