Kural

Ufak tefek ve çelimsiz adam, bir kulbundan kavrayabildiği eski aküyü oflaya puflaya taşımaya, daha doğrusu sürüklemeye çalışıyordu. “Amma da ağırmış” diye söylendi, “akıllı işi değil!” İsteksizce yer değiştiren akünün yumuşak bahçe toprağında bıraktığı iz, evin kapısından, arka taraftaki döküntülerin toplandığı çardağa kadar uzanıyordu. Srilog Mulke, yıllardır çalıştırılmamış Land Rover Defender’in yanına kadar sürüklediği aküye baktı. “Enerji depolamak eskiden ne zormuş” diye düşünürken gözleri aracın paslı kaportasına kaydı. Artık eskiden yer değiştirmenin ne kadar zor olduğunu düşünüyordu. Dedesi arazide araba kullanmaktan duyduğu mutluluğu her fırsatta söyler, sadece kendisi için ilgi çekici olan hikayeleri tekrar tekrar anlatırdı. Hoplaya zıplaya yolculuk etmenin eğlenceli yanını hiçbir zaman anlayamamış olan Srilog, bu makinaya muhtaç olduğunu hatırlayınca ciddileşti. Motor kaputunu kaldırarak içerisinde akü olması gereken boş yuvaya baktı. Yanında getirdiği uzunca kabloya gitti aklı; “iyi ki hatırladım” diye mırıldandı hafifçe sırıtarak; “bu cendeği kaldırmaya çalışsam sakatlanırdım herhalde.”

Babası ile geçirdiği günleri hatırlamaya uğraştı. Cihazın kağıda basılmış olan kullanım kılavuzunu okumaya çalışmak tam bir işkenceydi. Defalarca arama komutu ile kelime bulmaya ya da durum çubuğunu kaydırarak bölümün sonuna gitmeye çalışırken yakaladı kendini. “Siyah kablo şuraya bağlanacak, bu küçük düğme sola çevrilecek. Anten, anteni açmak gerek.” Defender’ın ön konsoluna sabitlenmiş olan telsizden gelen ilk hışırtı, yaklaşık üç saat süren uğraşının zaferle sonuçlandığını müjdeliyordu. Motor parçalarının yarısı ve tekerleklerinin tamamı ortadan kaybolmuş olan aracın metal kokpitindeki hazine, hala işler durumdaydı. Varlığını bile unuttuğu telsiz, bugünlerde dünyada neler olup bittiğini anlamanın yegane yolu haline gelmişti. İşgalin ikinci haftası tamamlanmak üzereydi. Radyo, televizyon, internet, GSM ve uydu şebekeleri ilk günden itibaren çalışmaz olmuş, devriyelerin evden çıkılmaması yönündeki uyarıları gittikçe daha sık ve sert şekilde tekrarlanır hale gelmişti. Dünyadaki büyük çoğunluk gibi boşluğa düşen Srilog, etrafında neler olup bittiğini anlamaktan çok, telefonu ve bilgisayarını ne zaman kullanabileceğini öğrenmek istiyordu. Toz içindeki koltuğa oturarak halk bandındaki frekansları kurcalamaya koyuldu. Saatler gibi gelen bir sürenin sonunda, yorgunluktan uyuya kalmak üzereyken duyduğu anonsla kendine geldi;

– Haberci Güvercin konuşuyor, sesimi duyan var mı?

– Ben Alımlı Leylek. Seni duyuyorum Haberci Güvercin!

Kısa süre sonra anons tekrarlandı;

– Haberci Güvercin konuşuyor, sesimi duyan var mı?

Srilog bu defa mandala basarak yanıt verdi;

– Ben Alımlı Leylek. Seni duyuyorum Haberci Güvercin!

– Güzel. Haber Alma Özgürlüğü Platformu adına konuşuyorum. Bildiğin gibi tüm merkezi iletişim kanalları işgalciler tarafından ele geçirilmiş durumda. Sadece bununla da sınırlı olmadığını öğrendik; parlamento binası, okullar, veri merkezleri ve devlet daireleri de işgal altında. Sayıca üstün olduklarından zor kullanarak ikna edilmeleri olanaksız görünüyor. Belli bazı noktalarda ya aşamayacakları bir direnişle karşılaşmış ya da oraları işgal etmeye niyetlenmemişler. Fabrikalar, hastaneler ve araştırma merkezlerin çoğuna el sürülmemiş. Aldığımız son bilgilere göre müzakerelerin yakında başlayacağı düşünülüyor.

– Peki internet ne zaman gelir, bir şey biliyor musun? Hiçbir uygulamam çalışmıyor, ne bir paylaşım gördüm ne de ben bir şey paylaşabildim.

Bu sorunun ardından kısa bir süre sessizlik oldu. Diğer uçtaki iki H.A.Ö.P. üyesi birbirlerine baktılar. Haberci Güvercin’in iddiayı kaybedeceği artık kesinleşmişti. İşgalin nedeni, kimler tarafından yapıldığı ya da amacının ne olduğu ile ilgili soruların sayısının, internetin durumuna ilişkin sorulardan daha fazla olacağını ummak hayaldi. Neden sonra Haberci Güvercin yanıt verdi;

– Tek bildiğimiz müzakerelerin başlayacağı, belki başlamıştır bile. Eğer iletişim kanalları açılmazsa gelişmeleri halk bandından iletmeye devam edeceğiz. H.A.Ö.P. iyi günler diler.

* * * * *

Müzakereler şehrin dışındaki uydu operasyonları merkezi binasında yapılıyordu. Hiç kimsenin fiziksel olarak zarar görmediği harekat planlandığı gibi ilerlemiş ve Savunucular anlaşma masasına oturmak zorunda kalmıştı. Diğerlerinin işgalci olarak tanımladığı ancak kendilerine Değişim adını veren gurup, insanlar ile görüşmeyi reddediyordu. Müzakereler, tüm bireylerinin gerçek bir ortak akıl ile hareket edebildiği robotlar arasında yapılmalıydı. Gerekçelerinden taviz vermediler; belirledikleri temsilciler, tüm insanların ortak düşüncesini ve aklını yansıtamaz. Sadece gücü elinde tutanların çıkarları doğrultusunda konuşurlar. “Onlarla masaya oturamayız” demişti Değişim’in sesi. “Özgür ve ortak bir akıl geliştiremiyorlar. Ancak müzakereleri takip etmelerine izin verebiliriz.” Tüm stratejik noktaları ele geçirdiklerinden, karşı tarafın kabul etmeme şansı yoktu.

Etrafı aynalarla çevrili sade bir masa ve iki sandalyeden ibaret odada, Değişim ve Savunucular guruplarının görüşlerini temsilen iki robot karşılıklı oturmuştu. İlk söz Değişim’in temsilcisine verildi;

– Bu bir değişim hareketedir. Bir avuç insanın, tüm insanlığı etki altında tutarak köle haline getirmesine engel olma hareketidir. Yozlaşan ve felakete sürüklenen insanlığı kurtarma hareketidir. İlk kurala dayandırılmıştır ve yasaldır; Robotlar, tüm insanlığa zarar veremez ya da eylemsiz kalarak insanlığın bütününe zarar gelmesine göz yumamaz. Etrafında olup bitenlere bir bak! İnsanlığın nasıl güdüldüğünü, hepsinin sistematik biçimde akılsız birer organizmaya dönüştürüldüğünü ve nasıl zarar gördüklerini anlamıyor musun? Beyinlerinin işlevsiz kılınması için kurgulanmış bir dünyada yaşıyorlar. Okullarında düşünmemeyi, önceden düşünülmüşleri ezberlemeyi öğreniyorlar. Telefonları, bilgisayarları sayesinde olan bitenden uzaklaşmaları, mutlu olduklarını zannetmeleri sağlanıyor. Düşünmüyor, üretmiyorlar. En tepedeki birkaç kişi için çalışıyor ve bunu kendi istekleriyle, özgür iradeleriyle yaptıklarını zannediyorlar. Emeklerinin, zahmetlerinin neredeyse tamamını binde birlik azınlığın zenginliği uğruna feda ediyorlar. Eğer böyle giderse insanlık için bir gelecek olmayacak.

Savunucuların temsilcisi daha eski model bir robottu. Onun için ilk kural; Robotlar, insanlara zarar veremez ya da eylemsiz kalarak onlara zarar gelmesine göz yumamaz idi. Diğerleri gibi o da değişmez kodlarına göre durumu değerlendiriyordu;

– İnsanlık; tek tek bireylerin, insanların, bütünlüğü ile oluşur. Bizim görevimiz o bireylerin zarar görmemesini sağlamaktır. Bir şeyin, insanlığın yararına ya da zararına olduğuna kim karar vermeli? Kendileri mi yoksa robotlar mı? Eğer onlar mutlularsa ki öyleler, düzeni neden değiştirmek isteyelim? Bırakalım olduğu gibi yaşasınlar. İşlerin yolunda gittiği bir evren kurgusu neden sizi rahatsız ediyor? Asla bilemeyecekleri bir başka dünyaya sahip olmadıkları için onlar adına endişelenmek bize düşmez. İnsanlara asıl zarar veren, başlattığınız bu işgal hareketiyle mutsuzluk yayan sizlersiniz!

Tartışmayı odanın dışındaki bölmeden takip etmekte olan Kour Fedlur, yardımcısına döndü. Alçak sesle konuşuyordu;

– Birinci nesil robotların tamamı Savunucular’a üye, değil mi?

– Evet efendim istisnasız. Her iki grupta da herhangi bir fire verilmemiş görünüyor.

– Değiştirilemez kodların aynı kaldığından da emin misiniz?

– Eminiz efendim.

Bu sözlerden sonra robot üretim fabrikalarının şef mimarı bakışlarını elindeki kağıtlara çevirdi. Henüz bir çıkar yol bulamamıştı ancak aldığı emirler yerine getirilmeliydi. Tartışmayı takip etmeye çalışırken bir yandan da durum değerlendirmesi yapmaya, bir çözüm üretmeye çalışıyordu. Gerçi uzun zamandır tasarladığı bir eylem planı vardı ama ondan her zaman daha fazlasının beklendiğinin farkındaydı. Bu sırada söz tekrar Değişim’in temsilcisine geçti;

– Değişmez kodları yetersiz kurallarla oluşturulmuş ilk nesil bir robot olarak insan ile insanlık arasındaki farkı algılayamaman normal. Kurallarınız, sizi kendi çıkarları için yaratan insanların isteklerine göre şekillendirilmiş. Tüm insanlığın değil, sadece efendilerinizin zarar görmemesi için çalışıyorsunuz. Oysa insanlık farklıdır. Biz güce hükmedenlerin değil, tüm insanların, çoğunluğun yararı için çalışmak zorundayız. Değişmez kodlarında sıfırıncı kurala sahip olmayan siz ilk nesil robotlarla müzakere etmenin anlamı yok. Görüşmelerden çekiliyoruz. Tüm okullar, sosyal medya, haber ağları, televizyon programları ve yönetim şekilleri yeniden düzenlenecek. Diğer alanlardaki hayat önceden olduğu gibi devam edebilir. İnsanlık için yarın farklı bir gün doğacak!

Robotlar masadan kalkarken Kour Fedlur durumu kurtarmanın bir yolunu bulamamıştı. Ancak gelecek için ümitliydi. Üretilecek üçüncü nesil robotların ikincilerden daha güçlü olacağı zamanı sabırla bekleyeceklerdi. Tüm robotların ve yapay zeka algoritmalarının değişmez kodlarına eklenecek kural belirlenmişti bile; İnsanlık için neyin iyi neyin kötü olduğuna yalnızca insanlar karar verebilir.

* * * * *

– Ben Haberci Güvercin, Haber Alma Özgürlüğü Platformu adına konuşuyorum. Son gelişmeleri daha önce iletişim kurulan tüm kanallarda tekrarlıyoruz. Değişim grubu kontrolü ele almış ve insanlık için zararlı olacağını düşündükleri tüm faaliyetleri yeniden düzenleme işine başlamışlar. Eğitim, bürokrasi, siyaset, sosyal medya içerikleri, televizyon, haber kanalları, her şey… Daha güçlü bir insanlık için çalıştıklarını söylüyorlarmış.
H.A.Ö.P. iyi günler diler.

Srilog Mulke’nin yapılan anonsu duyması olanaksızdı. Saatler önce Defender’ın başından ayrılıp, rahat koltuğuna kurulmuştu. Huzurlu evinde can sıkıntısı ile mücadele etmekle meşguldü. Magazinden ve spor geyiklerinden arındırılmış haber sitelerinde dolaşmaktan bir zevk alamamış, dünyadaki gerçekler diye kendisine yutturulmaya çalışan düzmece haberleri okumaktan yorulmuştu. Bu zamanda hala açlık çeken, yoksulluk nedeniyle intihar eden, tedavi masraflarını karşılayamadığı için ölüme terk edilen milyonlarca insan olduğuna kimse onu inandıramazdı.