Sığınma

Hedefine doğru yavaşça ilerleyen eski püskü geminin bir benzerini daha bulmak çok zordu. Uzun yıllar önce epey yaygın olarak kullanılmasına rağmen artık çağın gerisinde kalmış, yalnızca özel amaçlara hizmet eder olmuştu. Bu modellerin hala çalışıyor olması çoğuna göre mucizeydi. Zaten Martı da uzun süren yolculuk boyunca her fırsatta yaşını belli etmekten çekinmemişti. Ne var ki, Kaptan Burly’den başka bu işaretlere aldırış eden yoktu. Yolcu sayısı kapasitesinin çok altındaydı; mürettebatla birlikte yirmi kişi ya var ya yoktu. Zaten geminin asıl yükü yolcuların bedeni değil, kalplerindeki umuttu. Uğradıkları her durakta kara bir örtü gibi üzerine çullanan karamsarlıkla yavaş yavaş yok olan umut. Dört ayrı yerde sığınma talebinde bulunmuşlar ancak hiçbirine kabul edilmemişlerdi. Her reddedilişlerinde kara örtünün ağırlığı artmış, dokusu ışığın girmesine izin vermeyecek biçimde sıklaşmıştı.

Ortak alanda oturmuş sığınmacıların her biri farklı düşünceler içerisindeydi. Hiçbir zaman pek neşeli görünmeyen Nesu, bilindik ruh haline bürünmüş, boş gözlerle sabit bir noktaya bakıyordu. Dizlerini karnına çekmişti. Çenesini, artık içini doldurmayı başaramadığı pantolonundaki bir çıkıntıya sürtüp duruyordu. Bir geleceği olduğunu düşünmeyi bırakmıştı, zihni bomboştu. Gemiye birlikte bindikleri eski arkadaşı Resdli ise bir arayış halindeymiş izlenimi veriyordu. İçinde bulundukları durumu kabul etmeye niyeti yoktu. Dostunu ikna etmekten çok, kendisine tutunacak bir dal bulabilmek için bir kere daha konuşmayı denedi;

– Bizim göremememiz orada olmadığı anlamına gelmez ki. Umut belki de kolumuzu uzatsak erişebileceğimiz mesafededir. Kim bilir, ya bu defa kabul ederlerse? Ya beşinci denemede bu kâbus biterse?

Genç adam kafasını kaldırdı. Tartışmak istediğinden değil, arkadaşının sorusunu bir defa daha yanıtsız bırakmak istemediği için konuşmaya karar vermişti. Sesi cılızdı;

– Kabul ederlerse ne yapacağımızı düşünürüz, merak etme. Hayal kurmak için çok erken.

– Hazırlıklı olmakta zarar yoktur. Önce düzenli bir iş, sonra da kalacak bir yer. Bu ikisinden başlamalıyız. Gerçi işin olsa da yatacak yerin yoksa bir anlamı yok. En iyisi önce ev sorununu halledelim. Zaten bu defa gittiğimiz yerde her vatandaşa kalacak bir yer tahsis ediyorlarmış diye duydum. Belki aynı şekilde iş de veriyorlardır. Hem sonra…

Nesu’nun yapay umut dolu bu konuşmaları daha fazla dinlemeye niyeti yoktu. “Şekillenmesinde hiçbir rolümüzün olmadığı bir dünyada bulduk kendimizi.” Diye geçidi içinden. “Şimdi de bize verilen hayatı yaşıyoruz; bir sığınmacı gemisinde, oradan oraya dolaşarak yeni bir yaşam dilenmek. Kabul etmeme şansın yok; tek seçenek.” Bu düşüncelerden sonra yine durakladı. İçeriğine dikkat etmese de Resdli’nin yanı başında konuşmaya devam ettiğini fark etti;

– Daha fazlasında gözüm yok. Gerçi birazcık para biriktirmek fena olmazdı. Neyle karşılaşacağımız belli olmaz. Hem sadece gelecekteki zor zamanlar için değil belki havalı bir şeylere sahip olmak için kullanırız. Ne olacağını şimdilik bilmiyoruz ama orada da bu tür şeyler vardır mutlaka değil mi? Biriktirmek iyidir.

Nesu’nun düşünceleri arasındaki boşluk, yine aynı soruyla kesilmişti; “acaba bu hale gelmesinde bizim hiç mi payımız yok?” Epey uzun zamandır yanıtını aradığı bir soruydu bu. Hükme varmak kolay değildi. Bazen kendisi gibilerin hiçbir gücü olmayan piyonlar olduğunu düşünür, bazen de piyonların birleşerek oluşturduğu gücün, istemedikleri o yaşamın şekillenmesi için kullanıldığına karar verirdi. “Kendi gücü bizden çok daha fazla bir düşman mı yoksa sadece bizim gücümüzü bize karşı kullanmaktan başka numarası olmayan bir şarlatan mı? Gerçi sonuç aynı. Bu saatten sonra nedeni bilmek neye yarar?”

Resdli’nin konuşmaları da, Nesu’nun düşünceleri de irkilmelerine neden olan anonsla kesiliverdi. Yaşlı Kaptan Burly, iletişim menziline girmek üzere olduklarını bildirmişti.

* * * * *

Telsiz konuşmaları, yolcuların isteği ile geminin dâhili anons sistemine aktarılmış durumdaydı. Ne var ki sığınma hakkı talep ettikleri halkın dilinden anlayan tek kişi de kaptandı. İlk denemeyi yaparken yaşlı adamın sesi kendinden emin çıkıyordu;

– TKX-719432 adına Kaptan Burly konuşuyor. Gezegeninize sığınma talep ediyoruz.

Yanıt alana kadar aynı çağrıyı üç defa tekrarlaması gerekti. Nihayet tüm gemide yankılanan metalik ses Kaptan için anlaşılırdı;

– Dünya gezegeninden gelen yirmi iki insan. Türünüz en üst seviyede tehlikeli olarak tanımlı. Derhal rotanızı değiştirin ve gezegenimizden uzaklaşın. Aksi durumda zor kullanılacaktır.

İhtiyar kaptan, yolcuların konuşulanları anlamamış olmasına şükretti. Yıllardır sürdürdüğü göçebe hayatına son vermenin zamanının geldiğini uzun süredir düşünüyordu. Eski bir asker pilot olarak dünyalılar tarafından başlatılan savaşın her aşamasını bizzat yaşamış ve yorulmuştu. Açgözlülükle yapılan saldırılar ve geçici zaferler. Ardından diğer gezegenlerin birleşerek Dünya’ya karşı koymayı öğrenmesi ve işlerin insanlar için tersine dönmeye başlaması. Geçen zaman ve acımasız savaşlar Dünya’yı yaşanabilir bir yer olmaktan çıkarmıştı. Diğer gruplar gibi kendisi ve küçücük gemisine sığınan bir avuç insan yeni yaşamlar aramaya başlamıştı; umut. “Ama artık gücüm kalmadı.” diye geçirdi içinden. “İnsan için gelecek yok. Ne burada ne de başka bir yerde.”

Merakla bekleyen yolculara konuşulanları aktarması gerektiği hatırlayarak boğazını temizledi. Elinden geldiğince coşkuyla konuşuyordu;

– Nihayet başardık dostlarım, bizi kabul edecekler.

Bu sözlerden sonra telsiz konuşmalarının yolcular tarafından duyulmasını engelledi. Uğradıkları tüm diğer gezegenler gibi karşılarında duran yeşil – mavi kürenin de insanlara karşı oluşturulan birliğin üyesi olduğunu anlamıştı. En üst seviyede tehlikeli türlerin, esir alma protokolü dışında tutulduğunu biliyordu. Hızını iyice artırdı. İhlal, yok etmek, son çağrı türünden kelimeleri yakaladığı konuşmalar telsizden duyulmaya devam ediyordu. İstifini bozmadı. Yolcu bölümünde kutlamalar yapıldığını duyabiliyor, insanların mutluluktan havalara uçtuğunu monitörlerden görebiliyordu.

“Onlara mutluluk verdim.” Diye düşündü. “Hayatları boyunca sahip olamayacakları türden hem de. Böylesi bir ölüm herkese nasip olmaz.”

Dünya ile yapılan savaşlar nedeniyle iyice gelişmiş olan silahların, hiçbir koruması olmayan TKX-719432’i yok etmesi saniyeler bile almamıştı. Ne olduğunu anlayacak zamanları olmayan yolcuların hepsi mutluydu. Nesu bile.