Akademi

Çalışma odasındaki küçük pencereden dışarı baktı. Sıradan bir akşam olmasına rağmen algıladığı her şey yabancı geliyordu. “Etrafta olan bitenin önemi yok” diye düşündü, “dış dünyayı şekillendiren duygularımız aslında.” Üzerinde uzun uzun kafa yorabileceği bir konu yakaladığının farkındaydı. Eskiden olsa sıkılmadan düşünür, zihnindeki farklı görüşleri gerekirse günlerce tartıştırırdı. “Şimdi sırası değil” dedi içindeki ses. “Son kontrolleri yapmalıyız.”

İzin verilmeyeceğini düşündüğü bir yolcuğa habersizce çıkmayı planlamıştı. Bu gece Akademi’den ayrılıyordu. Akademi; Dünya’nın göz bebeği. Bilimle uğraşan herkesin hayallerini süsleyen, üyesi olabilme umudunun bile yaşam gücü anlamına geldiği irfan yuvası. Başkentteki üniversitede sıradan bir araştırmacıyken, gelen teklifle dünyası değişmişti. Geride bıraktığı hiçbir şeyi umursamadan apar topar yola çıkmıştı; at sırtında iki ay. Çöllerde, sarp kayalıklarda ya da her türlü tehlikenin kol gezdiği bozkırlarda karşılaştığı engeller, Akademi’de bulunma fikrinin verdiği istek karşısında kağıttan evler gibi yıkılıvermişti. Ukeisa’ya vardığı günü tüm ayrıntılarıyla hatırlıyordu. Şehrin büyüsü benliğini ilk andan itibaren ele geçirmişti. Küçük ama hayallerin ötesinde uzanan bir kentti. Binaların duvarlarında çatlak ya da yerlerde küçücük bir çamur birikintisi görmek imkansızdı. İki yanında palmiyeler yükselen taş döşeli muntazam yollar saraylardaki gezinti parkurlarını andırıyordu. Her yerde iyi giyimli, güler yüzlü insanlar vardı. Tertemiz havası soluk alma isteği uyandırıyordu. Tüm bunların Akademi’nin marifetiyle olduğunun farkındaydı. Pisliği ve birbirlerin düşmanı olduğunu zanneden insanlarıyla kendi ülkesinin başkentini hatırladı. Dünyanın bilim merkezine ev sahipliği yapan şehirle kıyaslamaya çalışmak bile gaflet olurdu.

Anfter Olsim, kendisi hiçbir zaman öyle düşünmese de dönemin en başarılı gökbilimcisi olmaya adaydı. Çocuk denilebilecek yaştayken Yer merkezli evren modelini çözmüş, gezegenlerin Dünya etrafındaki hareketini açıklayan karmaşık ilmek modelini kavramıştı. Üniversitede, gezegenlerle sabit yıldızların hareketleri ve gök cisimlerini bir arada tutan kuvvetlerin açıklanması için başladığı uzun soluklu çalışmanın henüz başlarındayken Akademi’ye davet edilmişti. Pek saygın bir gökbilimci olan hocası Brugida Henilea vermişti haberi. “Sanırım artık sana verebileceğim bir şey kalmadı” demişti, “git ve sınırları yeniden çiz.” Sınırları yeniden çizmek. Aldatıcı derecede basit olan bu kavramın ne kadar farklı anlamlar içerebileceğini tahmin edemezdi.

Planını gözden geçirdi. Uzun zamandır Akademi’ye erzak getiren arabaları gözlemliyordu. Geliş gidiş saatleri ve sefer sıklıklarına dair güvenilir bir çizelgesi vardı. Ayda bir zeytin getiren iki atlı arabanın bu akşam geleceğini ve hava karardıktan sonra ayrılacağını biliyordu. Çalışma programını zeytin sevkiyatına göre düzenlemişti; salıları görüşme yapmıyordu. Akademi’deki herkes, mola dahi vermeden saatlerce yürüttüğü çalışmalara aşinaydı. Karanlıkta, arabanın arkasındaki boş sepetlerin arasında fark edilmeden yeterince uzaklaşabilmeyi umuyordu. Beklenen saatte gelmiş olan arabanın, yine tahmin ettiği saatte ayrılacağından emindi; Akademi’de düzen önemlidir. Beklerken bir türlü geçmek bilmeyen zaman, boğazına kadar battığı yoğun çamurun içinde hareket etmeye çalışıyormuş gibi hissetmesine neden oluyordu.

Beklerken yine düşüncelere daldı. Ukeisa’dan ayrılıp Akademi’ye doğru yaptığı yolculuk gelmişti aklına. Muhteşem şehri gördükten sonra daha fazla şaşırmayı beklemiyordu. Kısa süren yolculuğun sonunda ne kadar dar görüşlü olduğunu anlamıştı. Eğer Ukeisa bir saraysa karşısında uzanan cennetten bir parça olmalıydı. Bomboş düzlüğün ortasında, mermerden yapılmış duvarları, ulu ağaçlarıyla hayat saçan bahçeleri ve göğe uzanan kuleleriyle bu dünyaya ait olmayan bir yapıya bakarken bulmuştu kendisini. Yaşadığı hayranlık, baktığı muhteşem yapının bilim için var olduğunu düşündüğünde kat kat artmıştı. Gece gündüz çalışmaya ve her ne pahasına olursa olsun insanlığa katkı sağlayan biri olmaya o anda söz vermişti.

İlk yılları öğrenme ve bilgi toplamayla geçti. Sabit yıldızların ve gezegenlerin hareketlerini uzun süre gözlemledi. Yer merkezli evren modelinde tespit ettiği açıkları, gezegen kürelerine eklediği yeni ilmeklerle kapatmaya çalışıyordu. Gösterdiği başarı üstatlarının gözünden kaçmamış, onunla daha fazla ilgilenilmesine neden olmuştu. Kısa süre önce konuşmayı hayal bile edemeyeceği büyük gök bilimcilerle sonu gelmeyen tartışmalar yaparken buluyordu kendini. Gözlemlemeye ve öğrenmeye devam etti. Yaptığı her çıkarım, evrenin yapısına dair mevcut kabulleri açıklamaya çalışmanın sepetle su taşımaktan farksız olduğunu düşündürmeye başlamıştı. İşin daha da garibi, büyük üstatların hiç biri onunla aynı görüşte değildi. Sürekli Yer merkezli evren modelinin doğruluğundan dem vuruyorlar, en net çelişkileri bile modeldeki karmaşayı artırarak çözmeye çalışıyorlardı. İki tarafın da birbirini ikna edemediği tartışmalar kısır döngü halini almaya başlamıştı.


Anfter Olsim’in Akademi’ye gelişinin beşinci yılı, uzun bir aradan sonra üstatlar divanının ilk toplantısına tanıklık etmişti. Sadece beş yüksek kurul üyesinin girebildiği ana salonda yapılan görüşmeler, çok özel haller dışında nadiren gerçekleşirdi. Sağ gözü beyaz, deri bir bantla kapatılmış olan Üstat Noytlem ilk sözü aldı;

– Her geçen gün gerçeğe biraz daha yaklaşıyor. Artık kontrol edebileceğimiz noktanın ötesine geçti. Bu haliyle ne yeni gelenleri hizaya sokmak için ne de mevcut modeli geliştirmek için kullanılabilir. Gideceği her hangi bir yerde yeterince kafa karıştırabilecek kadar ilerlemiş durumda. Müdahale etmekte çok geç kaldık.

Yanıt ufak tefek bir ihtiyardan geldi. Divanın başıydı. Sakin konuşuyordu;

– Akademi’de kalmasını ve daha dünyevi işlerle uğraşmasını sağlayacağız. Düzen Koruyucuların yakından takibi de şart. Eğer şüphelenirse kaçmaya kalkabilir. Buna izin veremeyiz. Hakim olmadığı bir alanda araştırma görevi verin. Üstatların da gözü üstünde olsun.

Saçlarının tamamı henüz ağarmamış Üstat Fyler, uzun süren sessizliğin, ihtiyarın konuşmasının bittiği anlamına geldiğini düşünerek söz aldı;

– Az sonra söyleyeceklerim için affınıza sığınırım Üstat Kltu. Akademi’nin gücünü korumak adına bundan sonra Olstim’in bulduğu yeni gerçeklerle yolumuza devam etmeyi düşünemez miyiz? Hem Dünya çapında kendimizi bir kere daha göstermiş ve yerimizi sağlamlaştırmış oluruz, hem de bu yeni gerçeklikle beraber belki de yüzyıllar sürecek kontrollü bir dönem başlatırız? Gelen raporlar saygınlığımızın azalmaya başladığını gösteriyor. Olsim’i yenilenmek için kullanamaz mıyız?

Yaşlı adam bir süre düşündü. Yeniden konuşmaya başladığında ses tonu hayal kırıklığına uğramış birininki gibi çıkıyordu;

– Üstat Flyer. Dediğinizi anlıyorum. Ancak görüyorum ki siz Akademi’nin amacını tam olarak kavrayamamışsınız. Dünya’nın dört bir yanından soylular bize yeni gerçekleri bulalım diye para ödemiyor. Parlak akademisyenleri ve dahileri bize gönderme nedenleri de bu değil. İnsanların gerçeklerden uzak durması ve doğruya ulaşma ihtimali olanların dizginlenmesi için buradayız. Bir yenilenme gerektiği doğru. Ancak bunu gerçekler üzerinden yapamayız, henüz değil. Dünyanın içinde bulunduğu kaos, özgür düşünce ve bilimin ortaya çıkışı için vaktin erken olduğunu gösteriyor. İnsanların itaat etmesi ve istenildiği gibi düşünmesini sağlamalıyız. Kaos yok olup düzen ortaya çıktığında bilim zaten karşı konulmaz gücünü gösterecektir. Akademi dünyadaki düzenin garantisidir, bundan şüpheniz olmasın.

Odadaki dört üstat hayranlık ve huşuyla divanlarının başına bakıyorlardı. Kltu, görünenin düşünceler ile paralel olduğundan emin değildi.


Sınırları yeniden çizmek. Akademi’ye gelirken bunun gelişim ve yeni gerçekleri ortaya çıkarmak demek olduğundan emindi. Ancak artık şüpheye mahal vermeyecek biçimde görüyordu ki, Akademi insan düşüncesinin sınırlarını dizginlemek hatta daraltmak için vardı. Küçücük bir dünya için sınırlar yeniden çiziyordu; her seferinde daha az bir alanı kaplayacak biçimde. Düşüncelerin ıslahı için bilim maskesinin ardına saklanmak ancak bu kadar ustalıkla yapılabilirdi. Artık bekleyemezdi; buradan ayrılmalı ve düşüncenin özgürlüğü için çabalamalıydı.

Zeytin arabası beklediği saatte hareket etti. Çantasında yolculuğuna özel hiç bir şey yoktu. Odasındaki mum yanmaya devam ederken kimselere görünmeden sepetlerin arasındaki yerini almış, Ukeisa’ya giden yolu şimdiden yarılamıştı. Gelirken hissettiği kararlılıktan çok daha fazlası doluydu yüreğinde. İşinin kolay olmayacağının farkındaydı. Tahminleri doğruysa, böylesine büyük bir örgütün elinden kolay kurtulamayacağını biliyordu. Bir fırsatını bulduğunda aysız gecenin örtüsü altında arabadan atlayarak karanlığa karışmayı umuyordu. Başka bir planı yoktu. Beklediği anın gelip gelmediğini anlamak için henüz etrafına bakmaya cesaret edememişti. Zaten baksaydı da dostu olduğunu düşündüğü karanlık gece örtüsünün gizlediği iki Düzen Koruyucuyu göremezdi. Adına leke sürecek bir olayın Akademi sınırlarında gerçekleşmesi riskini almaktansa, Anfter Olsim’ten bilinmeyen topraklarda kurtulmak daha anlamlı gelmişti Üstatlara.