Makina

“Ne yalan söyleyeyim, şu uzaylılarla temas halindeymiş dedikodularına inanasım geliyor. Normal bir insanın düşünebileceği şeyler değil bunlar.”

“İleri teknoloji laboratuvarlarında bile kurgulanmamış kavramları nereden bulup çıkartıyor çok merak ediyorum.”

“Nelerden esinleniyor, biz niye göremiyoruz onları?”

“Romanları için klasik demek yetersiz kalıyor, yeni bir tanım gerekli.”

Kıskançlık ve hayranlık karışımından yapılmış şeffaf balonlar içerisindeki sohbetler, Bay Heldgot’un sahneye çıkışı ile kesiliverdi. Aralarında kalbur üstü yazarların ve tanınmış eleştirmenlerin de olduğu kalabalıktan alkışlar yükseliyordu. Yazdığı her romanda okuyucularını yepyeni dünyalarla tanıştıran Vitsin Heldgot, akıl almaz kurguları ve anlatım tekniği ile bir çokları için dönemin en iyi yazarıydı. Büyük edebiyat ödülü Marreavi’yi bir kere daha almak için bulunduğu sahnede, her zamanki gibi mütevazi görünüyordu.

Benzerleri için evinde bir oda ayırmak durumunda kaldığı ödül plaketini kürsüye koydu ve çıt çıkmayan salona hitaben konuşmasına başladı. Artık ezberden yapılan teşekkür faslından sonra konuşma beklenmedik biçimde devam etti;

“Benim için bilinmeyen gelecektir, bana özel bir gelecek. Bilinmeyeni yaşamak isteyen biri içinse tek seçenek hayal kurmaktır. Ne var ki, birileriyle paylaşıyorsanız o düşünce hayal olmaktan çıkar. Bunun için, sadece benim bildiğim bir geleceğe ulaşmak için, hayallerimi deneyimlediklerimden ayırmaya çalıştım. Fark ettim ki, o zaman yepyeni bir dünyada yaşayabiliyorum. Bunca yıldır yaptığım da, o özel dünyalarda olan biteni sizlere aktarmaktan ibaretti.

Ömrümün sonuna kadar hayal kurmaya devam edeceğime söz veriyorum ama artık yazmayı bırakıyorum. Bana destek olan ve dünyalarımı paylaşan herkese teşekkür ederim.”

Bay Heldgot salondan ayrılırken, içinde konuşmaların yeniden başladığı şeffaf balonlar çok daha farklı karışımlardan oluşuyordu; hayal kırıklığı, rahatlama, öfke;

“Demek sırrı buymuş, deneyimlerle hayalleri ayırmak.”

“Gerçekçi değil. İnsan deneyimlerini nasıl görmezden gelebilir ki?”

“Kendince sırrını söyledi ama pek aklıma yatmadı.”

“Bence geri dönecek, yazmadan yapamaz”

“Belli ki bir istisnaydı o. Yeniden normale döneriz belki.”

Planın ilk aşamasını tamamlayan Vitsin Heldgot, hiç oyalanmadan evine doğru yol çıktı. Arabasını kendi kullanıyordu. “Bu gece bitecek” diye geçirdi aklından. “Biraz huzur. Bedeli karşılığında.”

Onun kadar büyük bir yazar için mütevazi denebilecek evine vardığında her zamanki gibi önce giysilerini değiştirdi. Ne var ki bu defa rahat ev kıyafetlerini değil, yıllar önce diktirdiği ve en özel tören için sakladığı siyah smokini tercih etti. Kahvesini demledi, tepsiye koyduğu iki fincan ile, zeminin üç kat altına giden ahşap merdivenlere yöneldi. Dar basamakların sonundaki sıradan görünümlü kapı, retina ve biyometrik damar haritası taramalarının da olduğu bir dizi kontrolden sonra açıldı. Modern, klasik, endüstriyel, eklektik, barok; bilinen hiçbir dekorasyon akımına ait olmayan ya da hepsinden etkilenen bir yaklaşımla döşenmiş gibi görünen devasa salon gözler önündeydi. İyi aydınlatılmış ortam, Bay Heldgot’un kitaplarındaki başka dünyalardan alınmış izlenimi veriyordu. Kapının açılmasıyla, yalnızca metal ve tahta ile yapılmış kanepe benzeri platformda oturan adam kafasını çevirdi. Genç görünüyordu. Bir şeyler karaladığı kağıdı bıraktı ve yazarın elindeki tepsiyi alarak masa görevi gören metal bir nesnenin üzerine bıraktı. İkili kahvelerini içerken ilk konuşan genç adam oldu;

“Transferin sorunsuz gerçekleşti mi?”

Vitsin Heldgot yanıt verirken huzursuzdu. Yarım ağızla konuşuyordu;

“Evet, yolda sorun çıkmadı.”

“Yol mu?”

“Bak Turlin, sana itiraf etmem gereken şeyler var, lütfen otur.”

Genç adam şaşırmış görünüyordu. Bay Heldgot, hikaye anlatıcılığındaki ustalığına baş vurmadan sade bir dille anlatmaya çalıştı;

“Önünde sonunda bu an gelecekti ve ne yaparsam yapayım tam anlamıyla hazır olamayacağımı biliyordum. İnsan kendi çıkarları için harcadığı bir yaşam hakkında nasıl konuşabilir ki? Anlatmamayı da düşündüm ama son görevimi yapmam gerekiyor. Bunca zamandır sana tariflediğim dünya yalan, tamamen uydurma. İnsanlar bunun gibi kapalı ortamlarda, dış dünyadan yalıtılmış biçimde büyütülmezler. Diğer canlılarla etkileşim kurabilmek için bir yaş sınırı ve sınav da yoktur. Benim yapabildiğimi söylediğim her şey için -ki bunlar da tamamen uydurma, senin de hakkın vardır. Evet, yaşamını çaldım. İzolasyon süresince insanların kendi dünyalarını kurguladıkları, sınavı geçtiklerinde de istedikleri o evrende yaşamaya başladıkları bir yaşam tamamen kurgu eseri. Dünya böyle bir yer değil. Sadece düşünebilmen ve hayal kurabilmen için sana gevelediğim birkaç şey de benim tek başıma yaptığım başarısız kurgulardan alınma önemsiz kavramlar. Dünyada olup bitenden, bilgiden, ahlaktan, teknolojiden, kısaca her şeyden bağımsız, kimsenin bilmediği farklı dünyalar yarattırdım sana.

Henüz yeni doğmuş masum bir bebekken seni bu yüzden satın aldım. Gerçek anneni ve babanı tanımıyorum, onlar da benden habersizler. Dış dünya ile, bilinen ile hiç etkileşimi olmayan birinin hayal kurmasını sağlamak ve onun hayallerinden oluşan dünyalarda geçen romanlar ile dünyanın en büyük yazarı olmak en hafif haliyle onursuzluk ve alçaklık örneğidir. Seni kullandım, bir hayal makinası olarak. Affet beni.

Ne var ki, vadettiği başarı için, benim gibi gözünü kırpmadan bu yola girecek bir dolu insan da var. Bu sır sonsuza kadar aramızda kalmalı.”

Genç Turlin ne yazık ki anlatılanların çoğunu kavrayamamıştı. Kendisine söylenen yalanın etkisini, başka hayatları, yazarlığı, başarıyı. Ne yapması gerektiğini bilemiyordu. Tek farkında olduğu, bunca zaman hayalleri ile şekillendirdiği dünyalarından, sınavı geçen bir tanesinde yaşayamayacağıydı. Boşluktaydı, düşünemiyordu.

Vitsin Heldgot, genç Turlin’in fincanına baktı. İçindekiler neredeyse bitmişti. “Bu dünyadaki son eylemim de kötülük oldu” diye düşündü. “Ama mecburdum, mecburdum. Kimse bilmemeli. Çok kötü, çok tehlikeli.”

Kahveye karıştırılmış olan ölümcül zehir her iki bünyede de etkisini gösterirken, büyük yazarın tüm servetiyle bir özgür düşünce akademisi kurulacağını belirten vasiyetname, hedefine doğru üç ayrı koldan yola çıkmıştı bile. Kalıplaşmış eğitim sisteminden ve tüm hayal katillerinden uzakta, özgür ve düşünen beyinler yetiştirmek üzerine kurguladığı sistemin tüm detayları hazırdı. Huzurlu bir rüyanın eşinde, akademinin yaratacağı taze zihinlerin başarabilecekleriyle ilgili hayallere dalmıştı. Sözünü tutuyordu.